GİRİŞ
Bilindiği gibi Türkiye Solu'nda
uzun yıllar revizyonizm, pratiğe ışık tutmayan entellektüel tahlilleri, kuyrukçu
çalışma tarzı ve iğrenç ilişkileri ile etkin ve yönlendirici unsur olmuştur.
1961 Anayasası'nın oluşturduğu sınırlı demokratik haklar, bu akıma
hiçbir tarihsel dönemde olmayan maddi bir ortam yaratmıştır.
Devrimci
hareket, devrimci-milliyetçi bir rotanın peşine takılarak, onun himayesinde
entellektüel planda yıllar önce sosyalizmin ustaları tarafından yazılmış,
çizilmiş ve her biri, belli bir devrimci pratiğin ürünü olan siyasi tahliller,
yerli "teorisyenler" tarafından adaptasyonlarla, teori yeniden keşfedildi (!).
Yıllar ülkedeki devrimci mücadeleye ilişkin "nereden ve nasıl başlanmalıdır?"
sorusuna açıklık getirecek somuta ilişkin hiçbir şey yazılmadan geçti. Kitap ve
broşür çıkarma (ticaretle karışık) başlı başına bir eylem haline geldi.
Yetişen genç devrimci kuşaklar da bu ortamda, bu ortamın ilişkileri içinde
sosyalist gıdalarını aldılar.
Ülkede belki hiçbir sömürge ülkede
olmayan çok enteresan bir durum ortaya çıktı. Korkunç bir seviyede (!) (aslında
yıllar önce ustalarca yapılmış olan) teorik polemikler, ideolojik spekülasyonlar
solu kırıp geçirirken, pratik ise üç-beş üniversitelinin, küçük-burjuva anlamda
yaptığı gençlik eylemleri olarak kalıyordu.
Revizyonist anlayışla,
Amerikalar yeniden keşfediliyor, üç aşağı-beş yukarı, belli bir seviyede olan
herkesin kabaca doğru olarak değerlendirebileceği, ülkenin tarihsel şartlarının
içine "lider teorisyen kadrolar" balıklama dalıyorlar. Kademe kademe önce,
Osmanlı İmparatorluğu'nda Asya tipi üretim tarzı mı yoksa feodal üretim tarzı mı
egemendi, arkasından da 1960'ların Türkiye'sinde feodalizm mi yoksa, kapitalist
ilişkiler mi egemendir, yoksa var olan üretim ilişkileri kapitalize ilişkiler
midir? tartışmaları solu kaplıyordu.
Feodalizm egemendir, kapitalizm
egemendir tefrikalarının yayınlandığı dergiler etrafında fraksiyonlar savaşı en
şiddeti ile yıllar boyu sürdü. Revizyonizm, oportünizm suçlamaları ortalığı
kırıp geçirdi. Her çıkan dergi, birer "ciddi" hareketin temsilcisi iddiası
içinde sosyalist blok içindeki şu veya bu devlete karşı politik tavırlarından,
Osman Gazi'den itibaren üretim ilişkilerinin gelişme sürecine ilişkin
görüşlerini, ilk sayılarında 80-100 (hızını alamayan daha da fazla) sayfalık
broşürlerle ortaya koyuyorlardı. (Aslında hepsinin değerlendirmesi de,
terminoloji ve nüans farkları hariç, öz bakımından üç aşağı beş yukarı aynıydı.)
Genellikle soldaki samimi unsurlar da, bu havaya göre şartlanmışlardı. Sürekli
olarak herkes, hergün dergilerde ve her yeni ayrılıkta yeni bir Amerika'nın
keşfini bekliyordu. Oysa, dünyanın hiçbir ülkesinde devrim hareketi, önce teorik
planda binlerce sayfalık yazıları yazıp, sonra da pratiğe geçmemişti. Ulemaların
yazıları arasında artık samimi unsurlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. [1]
İşte biz bu hava içinde, biraz da bu
havanın etkisinde kalarak doğru çizgiyi, ayaklarımız bu bataklıkta olduğu için
ağır ağır yürüyerek bulduk. Aynı yavaşlıkla da pratiğe geçtik. (Teoriyi devrim
yapmak için okuduk, öğrendik. Ancak bu ulema olduk anlamında yorumlanmamalıdır.
Biz sosyalizmin öğrencileriyiz. Ve bu öğrencilik hayatımız boyunca devam
edecektir.)
Bu gerçeği de Kurtuluş'un birinci sayısında şu şekilde
ortaya koymuştuk:
"Bu hareket, revizyonizmin uzun yıllar
etkinliğini sürdürdüğü bir ortamda filizlenip
gelişmiştir. Dolayısıyla revizyonizmin (pasifizmin)
kalıntılarını da içinde belli bir süre
taşıyacaktır. Bu kalıntılar savaş içinde,
savaşa savaşa atılacaktır."
(Metin elimizde
olmadığı için kelime kelime aynen değil de, hatırlayabildiğimiz şekilde yazdık).
[*]
Yine o sayıda bundan böyle
yazılacak olan teorik yazıların kısa, öz ve açık yazılar olacağını ve teorik
değerlendirmelerin masa başında değil de, pratikten çıkan zengin deney ve
tecrübelerin, Marksizm-Leninizm kılavuzluğunda yoğrulacağını belirtmiştik.
Şu anda, daha önce genel hatları belirtilmiş olan partimizin
ideolojik-politik-örgütsel-stratejik ilkelerini ortaya koyarken hareket noktamız
bu devrimci tespit noktası olacaktır.
Bu ilkelerimizi, bir sürü genel
doğrularla, Marksizmin lafızları arasında yüzlerce sayfalık metinlerle ortaya
koymak, takdir edileceği gibi pekala mümkündür. Ve pekala mümkündür sözde
pratiğe ışık tutacak, bir sürü masa başı ahkamlar kesmek.
Ama hayır!
Partimizin bünyesinde bu tip entellektüel tahlillere yer yoktur. Dilimiz,
terminolojimiz ve tahlillerimiz genel olarak dünya devrimci pratiğinin, özel
olarak da pratiğimizin ürünü olmalıdır.
Genel çizgimize ilişkin
sorunlarımızı en açık, öz ve direkt pratiğimize ışık tutacak şekilde ele
almalıyız.
Partimiz, diyalektik ve tarihi materyalizmin ilkeleri
üzerine kurulmuş Leninist bir partidir.
Partimiz Marksizm-Leninizm
kılavuzluğu altında, emperyalizmin III. bunalım döneminin çelişki ve ilişkileri
ile, bu çelişki ve ilişkilerin Türkiye'ye yansımasının (ülkemizin tarihi,
sosyal, politik, ekonomik, psikolojik niteliklerinin) devrimci tespitinden
hareketle
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni, devrim stratejisi
olarak saptamıştır.
Bu stratejik çizgi, kır ve şehiri, silahlı
propaganda ve öteki politik kitlevi mücadele biçimlerini diyalektik bir bütün
olarak ele alan çizgidir. Bilindiği gibi, gerilla savaşı kavramı,
kavram olarak tek başına nitelik belirleyici değildir.
Merkezi
otoriteye karşı mahalli mütegallibe de, düzenli birlikleri yenilmiş bir ordu da
düşmanına karşı gerilla savaşı yürütebilir. Gerilla savaşının devrimci politik
amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak
yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi denir. Politikleşmiş askeri savaş
stratejik çizgisinin teorik kaynakları, hareket çizgisi, somut durumların somut
tahlilindedir. Yani genel olarak emperyalizmin III. bunalım döneminin ayırtedici
niteliklerinde, özel olarak bu çelişki ve özelliklerin Türkiye şartlarına
yansımasında yatmaktadır.
Devrim stratejisini bu şekilde saptayan bir
örgütün örgütsel ilkesi de, bu Leninist çizginin örgütsel ilkesi olan,
politik ve askeri liderliğin birliği ilkesidir. Bu teorik
temelleri kısa ve öz olarak açıklamadan önce, Marksist-Leninist teoriye ilişkin
bazı ön açıklamaların, meselenin somutlaşması açısından faydalı olacağı
kanısındayız.